Aşağıdaki yazıda benim doğduğum Güzel hisar Köyü yerleşkesinde bulunan Ab-Nîk yada Avnik Kalesi ile ilgili çeşitli kaynaklardan derlemiş olduğum bilgiler sunulmaya çalışılacaktır.
Günümüzde Erzurumun Köprüköy ilçesine bağlı yaklaşık 200 hanelik bir köy görünümünde olup ismi köy ile aynı adı taşımaktadır; Güzelhisar Köyü ve Kalesi. Hollandalı bir emekli güvenlik görevlisinin gözünden avnik kalesi http://www.castles.nl/tr/avn/avn.html linkinde verilmiştir.
Kalenin güneyinde taştan tabii olarak oyulmuş büyükçe bir mağara vardır, bu mağaranın içerisinde siyah beyaz desenli hak dilinde çalağan deniyor ancak gerçekte kayalık olduğu için kaya kartalları yaşamaktadır (Aquila chrysaetos).
Bunlar her gün çıkarlar köyün üzerinde süzülürler adeta bekçilik yaparlar. Avnik köyünün simgelerinden bir taneside Avnikte yaşayan yiğitleri, mert insanları adeta simgeleyen bu yüce başlı yiğit duruşlu KAYA KARTALLARıdır. Bir diğer simgeside dağlarında bulundurduğu kaynak suları ve içinden geçen eskilerde cam gibi berrak akan şimdilerde maalesef köyün kanalizasyon ve evsel atıklarının atıldığı deredir. Öyleki kale dahi ismini bu sudan almaktadır. Ancak Avnik köyünün ismi bir yanlışlıkla çok kısa süre önce Güzel Hisar olarak değiştirilmiş ve Köyümüzün birikmiş tarihi bu isimle maalesef bilinçsizce yok edilmiştir. Oysaki, Avnik öz Türkçe bir kelimedir. Zaten asırlardan beri Orta asyadan gelenlerin ikamet ettikleri bu mubarek köye başka lisanda isim vermeleri mümkün olamazdı. Evet yukarıda mubarek dedim bunu kasten söyledim çünkü Köyümüzün bir diğer bekçiside Maneviyat alanında Peygamber efendimiz (SAV) soyundan gelen Pir Veli Baba türbesi bulunmaktadır. Pir Veli Babamızın köyümüzü seçmesi ve kendisinin bu tepeye türbesini vasiyet etmesi çok manidardır.
Bir hocamızdan duymuştum Selanik Valisi Nâzım Paşanın oğlu Nazım Hikmet beyin aşağıda yazmış olduğu dizeler nasılda özetliyor
“Başları göğe değen sıradağlar karlıdır /
Dağların yamacında geçitler rüzgarlıdır/
Bu rüzgarda savrulan karlara gömülürsek /
Bu güzel memlekete doyamadan ölürsek ... /
Dünyaya açık olan gözlerimiz kapanmaz/
Ruhumuzda ölümün şifalı nuru yanmaz /
Taşırız bir hortlağın tesellisiz ruhunu/
Siz ey bizi sevenler istemezseniz bunu /
İstemezseniz eğer böyle gam çekmemizi /
Doymadan öldüğümüz Anadolu’da bizi /
Evliyalar mezarı tepelere gömünüz /
Bir şefaatçi bulur ahirette gönlünüz.”
Evet Evliya mezarlığı tepelere gömünüz, Pir Veli Baba işte orada!!!
Köyümüzün başka bir cihetten bir diğer bekçisi de askeri alanda olmaktadır. Karakoyunlu devletinin paşalarından bir tanesinin yahutta Emir Timurun oğlunun mezarını köyümüzde yaptırmış olmasıdır (1400 lü yıllar). Ancak bu mezar günümüzde maalesef defineciler tarafından tahrip edilmiştir. Harab edilmiş bu bilge kişinin mezarının derhal onarılması gerekmektedir.
Kalenin yolu köyün en altından çıkmaktadır. Ama becerikli dağcılar köyün üstünden arka taraftanda tırmanarak çıkabilirler. Resimlerde (üstteki) kale üzerinde depremler neticesinde yıkılmadan kalan (kale dememizin sebebi bir kayalığın olması ve kendiliğinden kale gibi durmasındandır) son tektirler (beden yada sur) görülmektedir. Yandaki resimde ise köyün güneyinden kalenin ve köyün görünümü verilmektedir.
Sağ tarafta ise, belkide Köprüköy'ün yetiştirdiği en büyük, yegane şair ve öykü yazarı 2 adet şiir kitabı yayınlanmış Hollanda'da yaşayan Güzelhisar köylü şair Muzaffer YANIK'tan bir şiir alıntı yapılmıştır. Şairin diğer şiirlerine http://www.anafilya.org/ adresinden ulaşılabilir.
Ayrıca meşhur edebiyatçılarımızdan Sayın Prof. Dr. Nevzat Hafis YANIK, Maden Baş Mühendisi Sayın Zafer YANIK, Türk Halk Müziği sanatçısı Sayın Muhlis Topçu ve Kültür Bakanlığı Halk Aşığı Sayın Aşık Yakup TEMEL'de Güzelhisar'ın yetiştirdiği ve Erzurum ili Köprüköy ilçesinden Ülkemize kazandırdığı mümtaz şahsiyetlerdendir.
Bunların dışında Meddahlık ve sınıhçılık yapan Halit Hasan YANIK, Delikanlı başı Durmuş TOPÇU, yardım severler Teyyar, Seyyar ve Turan YANIK beylerde köyümüzün manevi dinamikleri arasında sayılabilir. Özellikle Haşim POLAT bey efendinin yaşlı genç ayırmaksızın yapmış olduğu kültürel eğitim derslerinin köyümüz gençlerinin Türk İslam Kültürü çerçevesinde yetişmesinde çok önemli katkılar sağlamıştır.
Yazıyı okuyanların Avnik kalesi ve içerisinde yaşayan tebanın her zaman özgürlüklerine düşkün oldukları bu uğurda da sonuna kadar uğraş verdiklerini göreceklerdir. Amacım tarihin tozlu sayfalarında kaybolmaya yüz tutmuş Anadolu topraklarına Türklüğün bir mührü gibi çakılmış bu kaleye gereken önemin verilmesine önayak olmaktır. Çeşitli kaynaklardan derlemiş olduğum bilgiler ham olarak sunulmuştur. O nedenle bazı tekrarların olması muhtemeldir.
Avnik’in tarihini anlatırken Erzurum’un ve Hasankale’nin tarihiyle birlikte anlatmak gerekir. Çünkü yıllar yılı Avnik, Hasankale ve Erzurum kaleleri birlikte hareket etmişlerdir. O nedenle öncelikle çok özet olarak Avnik’in çevresinde olan olaylar sunulacak daha sonrada Avnik kalesinin Timur tarafından ele geçirilmesinde yaşanan olaylar çeşitli kaynaklardan faydalanılarak sunulmaya çalışılacaktır. Tarihçi olmayışımız konuyu iyi bilen uzmanlara da bu husustaki boşluğu gidermeleri için bir dilekçe mahiyetinde olacaktır. Ayrıca konunun baş aktörlerinden Emir Timur ile ilgili olarakta özet bilgi sunulmuştur. Saygılarımla
ÖZET
Güzelhisar (Avnik), Erzurum’un 80 km Güney Doğusunda (Köprüköy İlçesi'nin güneyinde), aynı ismi taşıyan bir kale ve akarsu kenarında tarihi eski bir köydür. Avnik Kalesi Güzelhisar (eski adıyla Avnik) köyünün kuzeyinde bir kayalık üzerinde bulunmaktadır.
Urartular yada halk diliyle cınıbız yada cenevizliler tarafından yaptırıldığı rivayet edilen, kalede bulunan bir kitabe parçasından, kalenin İlhanlı sultanlarından Olcaytu Han tarafından tamir ettirildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Olcaytu Han’dan sonra İlhanlı tahtına çıkan Ebu Sait Bahadır Han’ın kalede bir darphane kurduğu ve 1332 yılında burada gümüş sikke kestirdiği bilinmektedir.
Avnik kalesinin, bölgede bir süre egemen olan Timurlenk tarafından da tamir ettirildiği de sanılmaktadır.
Kale, harap halde üç dizi surla çevrilidir. İç kale çevresinde ev ve cami kalıntılarına rastlanır. İç kale içinde de ev, ambar ve sarnıç kalıntıları vardır. Persler veya Sasaniler devrinde, Ab-Nîk adı ile tarihte yerini almıştır. Bizans kaynaklarında ise Abnikon diye kullanılmıştır. Konstantinos Porphyrogennetos ve sonraki tarihçiler bu adı devam ettirmişlerdir.
İbrahim Yinal ve Tuğrul Bey'de doğudaki akınları sırasında bu kaleden geçmişler fakat alamamışlardır. 1071 zaferinden sonra Türk hâkimiyetine sokulmuş ve özellikle Saltuklular Ahlatşahlar ile burasını sınır kalesi olarak seçmişlerdir.
Karakoyunluların Aras kenarındaki ve Nahcivan'daki Alınca Kalesi'nden sonra ikinci önemli kalesi Avnik'tir.
Temürleng, doğuya geldiğinde, Mısır Hoca tarafından savunulan kale, Taharten'in de (Akkoyunlu hükümdarı) araya girmesi ile kendisine teslim olmuştur. Atlamış (Timurun bacısının kocası) ve Doladay'ın yönettiği kale, 1403 yılında, Temürlü ailesinin yuğ merasimi için toplandığı yer olmuştur. Kara Yusuf, daha sonra burayı Temürlülerden almıştır.
Ruj Gonzales de Clavijo 1404'te Avnik civarından, Işkı'dan geçmiştir. Şahrûh-Kara Yusuf mücadelesinde, meşhur Eleşkird Meydan Savaşı, Avnik yakınlarında yapılmıştır.
Karakoyunluların yıkılışında Avnik, Türkmenlerin başlıca sığınağı idi. Bu aileden Şah Kubad, bir müddet Avnik'te oturdu. Akkoyunlular, XV. yy'ın ikinci yarısında, Karakoyunluları buradan çıkardılar.
Uzun Hasan'ın, Gürcistan seferi sırasında buraya uğradığı da biliniyor. Kitab-ı Diyârbekriyye'de ki kısa tanıtmalar Avnik'in önemini bir kere daha ortaya koymaktadır. Avnik, Osmanlı idaresine Kanûni Sultan Süleyman zamanında girmiştir.
TARİHÇE
Alaeddin Keykubad 1237’de öldükten sonra Türk hudutlarını yoklayan Moğollar Ermeni ve Gürcülerden sonra Erzurum’u ele geçirerek halkını kılıçtan geçirmiş, yağma, tahrip edip, ganimet ve esirlerle dönmüşlerdir. Selçuklu ordusu 1243 yılında Kösedağ bozgununa uğramış ve Anadolu Selçuklu topraklarında Moğol hâkimiyeti başlamıştır.
Anadolu Selçuklu Devleti 1308’de tarih sahnesinden çekilmiştir. Zaten Erzurum ve çevresi Selçuklu yönetiminde olmasına rağmen İran ve Azerbaycan’da Moğolların yerini almış olan İlhanlı Hükümdarları tarafından yönetilmiştir. İlhanlılar zamanında Erzurum kültürel, siyasi, ticari ve sosyal hayatta büyük bir gelişme kaydetmiştir. Bu döneminin en önemli eseri Yakutiye Medresesi’ dir. İlhanlıların yıkılışı üzerine meydana gelen karışıklıklar sonrası Erzurum ve çevresi Sutay Noyan’ın oğlu Emirhan Togay tarafından ele geçirilmiştir.
1340'da Sulduz aşiretinin büyük liderlerinden Çoban'ın Togaylılarla sert mücadelesi yine Erzurum çevresini yine kana boyamıştır.
Hacı Togay’ın oğlu Emir Hasan Erzurum-Tebriz yolu üzerinde Pasin ovasına hakim tepe üzerinde sıcak su kaynaklarına yakın, Avnik, Micingerol, Horosan ve Erzurum yollarını kontrol eden kaleyle “Hasankale” denilmektedir. Çobanların hakimiyeti (Emir Çoban’ın torunu Şeyh Hasan 1340’da Erzurum’a geldi.) esnasında kalan en önemli Mimari anıt Çoban Köprüsü’dür.
1336-1432 yılları arasında Erzurum’da Eratnalılar ve Celayirlilerin hakimiyeti görülmüştür. 1360' da batıdan doğuya genişleyen Eretnalilar Erzurum'u ele geçirdiler. Kaynaklarda ki bilgiye göre bu hakimiyet 1362 yılına kadar devam etmiştir.
Memlûklular Sincar'i ele geçirerek buraya Seyfeddin Tak-Buga'yi vali tayin ettiler (1374).
Bayram Hoca ayni yil içerisinde burasini kusatinca Seyfeddin Sincar'i ona teslim etmek zorunda kaldi. Ayni yil içinde Celayir hükümdari Sultan Üveys öldü ve yerine zayif bir kisi olan Hüseyin geçti. Bu sirada Muzafferiler'den Sah Suca harekete geçerek Celayir ordusunu yenip bir süre Tebriz'de kaldiktan sonra Isfahan'a döndü. Bu olaylardan yararlanan Bayram Hoca Musul ve Sincar'i yeniden ele geçirdikten sonra Sürmelü, Ala-Kilise, Hoy, Nahcivan ve bazi yerleri sinirlari içerisine dahil etti. Bayram Hoca, daha önce Sultan Üveys'e vermekte oldugu vergiyi kesti. O, Eretna Devleti'nin de zayif düsmesinden yararlanarak Erzurum, Avnik ve Hasan-kale gibi yerleri idaresi altina aldi.
1375 tarihinde Eratna Devleti'nin zayıf düşmesi ve Sutaylıların ortadan kalkması ile Karakoyunlu Hükümdarı Bayram-Hoca Erzurum, Avnik, Hasan Kalesi'ni Karakoyunlu Devleti'nin hakimiyeti altına almıştır.
1377'den önce de Türe Beğ isimli birinin Erzurum hakim olduğunu görüyoruz. XI. yy'ın ikinci yarısından XV. yy'ın son çeyreğine kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Kafkasya, İran Irak bölgelerine hakim olan Karakoyunlu Türkmenleri, Yıva Oğuz boyuna mensup idiler. Karakoyunlu hanedanı ailesinin, kabile adı Barani (Barunlu) dir. Karakoyunluların Anadolu'ya gelişleriyle ilgili olarak Tarihi Türkmaniyye'deki bilgileri esas alan Faruk Sümer bu Türkmen topluluğunu Türe Bey kurmuştur. Türe Bey, Moğollarla uzun mücadelelerden sonra 30.000 çadırlık nüfuslarıyla Erzurum ve Diyarbakır bölgelerine gelerek yerleştiklerini ve yurt tuttuklarını bildirmektedir.
1385'de Karakoyunlu Mehmed, Erzurum'da saltanat sürmekte idi. Mavera ün-Nehr ve İran’ı ele geçiren Temürlenk Kara Mehmetoğlu, Mısır Hoca'yı Avnik kalesinde[Avnik Kalesi hakkında bilgi için, Bk.; A. Şerif Beygü, Erzurum tarihi, Anıtları Kitabeleri, İstanbul, 1936 s. 223 vdd.; İ.Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum, İstanbul,1960, s.490 vdd.] muhasara etmiş ve sonra da Erzurum'u ele geçirmiştir.
1386 yilinda Bati Iran'i ele geçirmis olan Timur, kisi Karabag da geçirerek baharda dogu Anadolu'nun istilâsina hazirlik yapiyordu. 1387 yilinda Nahcivan yoluyla Anadolu'ya giren Timur, Kara Mehmed'in ogullarindan Misir Hoca'nin elinde bulunan Avnik kalesinin saglam olarak tahkim edilmis olmasi dolayisiyla burasini alamadan Erzurum'a geldi ve kenti ele geçirdi. Erzurum'dan Çapakçur suyu kenarina gelen Timur, burada karargâhini kurduktan sonra oglu Miran Sah emrindeki bir orduyu Karakoyunlu beyi Mehmed Bey üzerine gönderdi. Ancak bu ordu, Çapakçur'un sarp geçit ve bogazlarina çekilen Mehmed Bey'e bir sey yapamadi. Mehmed Bey, üzerine gelen bu Timur kuvvetlerini bozguna ugrattigi gibi Sah Melik ve Lala Hoca gibi Tumurlu emirleri de çarpismalarda öldürdü. Timur, daglarda mevzilenmis olan Kara Mehmed'i yakalayamayacagini anlayinca Mus üzerinden Ahlat'a ve oradan da Iran'a dogru gitti.
1393 yilinda Irak-i Arab'a ilk seferini yapan Timur, Bagdad'i ele geçirdikten sonra Tekrit'e geldi. Bu sirada Musul ve Erbîl hakimleri hediyelerle onun huzuruna gelerek bagliliklarini bildirdiler. Timur, buradan bölgedeki emirler ile Karakoyunlu ve Akkoyunlu beylerine haber göndererek kendilerine itaat etmelerini istedi. Timur Dicle'yi geçip Dogu Anadolu'ya geldigi zaman Erzincan emiri Muttahharten daha önce de yaptigi gibi muhtesem bir alay ve zengin hediyeler ile onun yanina giderek bagliligini ve hizmetinde oldugunu arzetti. Ordusuyla Mardin civarinda Ra'sü'l-Ayn'a gelen Timur, buradan bir kisim kuvvetini Karakoyunlu arazisine göndererek yagma ettirdi. 1393 yilinin sonuna kadar Mardin ve Diyarbekir bölglerinde faaliyetlerde bulunan Timur, 1394 yilinda Kara Yusuf'un bulundugu Mus ovasina geldi. Kara Yusuf, Timur'un kalabalik ordusu karsisina çikamayarak sarp daglara çekildi. Bunun üzerine Timur, Karakoyunlu beyinin kardesi Misir Hoca'nin idaresinde olan Avnik kalesini muhasara etti. Burasi 43 günlük bir muhasaradan sonra Timur'un eline geçti. Timur, sehrin emiri Misir Hoca'yi Mardin meliki Isa ile birlikte önce Sultaniye'ye ve oradan da Smerkand'a gönderdi. Avnik'i emirlerinden Atlamis'a verdikten sonra kendisi Altin-Ordu Hani Toktamis'i itaat altina almak üzere Anadolu'dan ayrildi.
Aşağıda sunulan hadiselerin bazı kaynaklarda isim verilmeksizin Hindistan yolu üzerindeki bir kalede geçtiği bildirilse de Avnik kalesini bizzat gören kişilerin vuku yeri tam olarak verilmeyen bu kalenin Avnik kalesi olabileceğine kanaat getireceklerine olan inancımız tamdır. Eserde olaylar silsilesi şu şekilde anlatılmaktadır: Kale (Avnik??), o kadar yüksek ve o kadar muhkemdi ki, güneş tam tepedeyken sanki onu alnından öpüyor, bulutlardan yağan yağmur sanki onun pınarlarından akıyor ve Keyvan Yıldızı gece yolculuğunda bu kaledekilere hizmet ediyordu. Kaledekiler ailelerini ve endişe duydukları değerli mallarını ulaşılması güç yerlere taşımışlar ve yanlarında işe yarayacak hiçbir şey bırakmamışlardı.
Bu kaleye giden ne bir yol ne de etrafında gece gündüz kalınabilecek herhangi bir yer vardı. Kale öyle bir tepedeydi ki, kendisine doğru gelenlere tamamen hâkimdi ve onlara hiç zorlanmadan karşı koyabiliyordu. Timur, bu kaleyi kuşatmadan ve onu etkisiz hale getirmeden geçip gitmeyi kabul etmedi. ‘Zâten akıllı ve tecrübeli insan arkasında düşmanına sığınabileceği bir yer bırakmayan kimsedir’. Böylece Timur’un adamları uzaktan kaledekilerle çatışmaya başladılar. Kaledekiler rahatlıkla karşı koyuyorlar ve kaleden kolaylıkla her türlü silahla ateş ederek Timur’un askerlerinden her gün birçok adam öldürüyorlardı. Bu kuşatma günlerinden birinde yağmur yağdı ve bu durumda adamlarının ne yaptıklarını merak ederek atına binen Timur, onların çamur içindeki hallerini hiç beğenmedi. Hemen emirlerini çağırtarak kendilerine küfür edip azarladı ve şöyle dedi: ‘Ey nankörler, ey haram yiyenler! Benim çeşit çeşit nimetlerimden istifade ediyor ve düşmanlarıma karşı gevşeklik gösteriyorsunuz! Allah size verdiğim nimetleri haram kılsın ve yaptığınız nankörlüğün cezasını versin! Ey işinin hakkını vermeyen, nimetlere nankörlük eden ve cezayı hak eden himmetsizler! Sizler, sultanların boyunlarına benim ayaklarımla basmadınız mı? Benim iyiliklerim ve ihsanlarımın kanatlarıyla dünyanın ufuklarına uçmadınız mı? Birçok memlekette benim devletimin koruması altında hâkimiyet sürülerinizi otlatmadınız mı? Size sağ elimle hayrı sererken sol elimle üzerinizden şerri defetmedim mi?’ Timur bunları söylerken emirleri başlarını öne eğmişler ve hiçbir cevap verememişlerdi. Bunun üzerine iyice sinirlenen Timur, az kalsın sinirinden ölüyordu. Kılıcını çekti, beride bulunan esirlerin tepesinde sallamaya başladı. Emirlerinin başları eğilmiş, zelil ve perişan bir haldeydiler. Sonra kendine hâkim olmaya çalıştı ve oynamak için satrancını istedi. Bu sırada yanında Muhammed Kavcin adında çok özel konuma sahip birisi vardı ki, bu zat bütün vezirlerden önde gelmekteydi ve tüm emirlerden daha üstündü. Mübarek bir mizacı olan bu kişinin sözü dinlenir ve görüşü kabul edilirdi. Emirler kendisinden araya girerek ricacı olmasını ve bu problemi çözmesini istediler. Muhammed Kavcin de bu istekleri kabul edip, krizi bizzat çözeceğine dair söz verdi ve fırsat kollamaya başladı. Bu arada Timur kaleyle ilgili düşüncelerini söylüyor ve çevresindekilerin fikirlerini almaya çalışıyordu. Ancak herkes Timur’un ileri sürdüğü düşünceyi kabul edip onunkine benzer fikirler ileri sürmeye çabalıyordu. Derken Muhammed Kavcin konuşmaya başlayıp: ‘Allah efendimiz Emir’in ömrünü uzatsın ve kendisine, görüşleri ve bayrağı altında her türlü kaleyi fethetmeyi nasip etsin. Farz etsin ki, bu kaleyi aldık. Ancak bu fetih, bizden birçok güçlü ve kuvvetli insanın ölümüne mal olursa buna değer mi? Bu menfaat bu zahmeti karşılar mı?’ dedi.Timur onun konuşmasına hiç aldırmadan ve cevap vermeden Merkedârilerden Herimelik adında birisini çağırttı. Zebellah gibi olan bu adam çok çirkin, aynı zamanda da oldukça pis ve iğrenç idi. Öyle ki, katran bile onun içtiği çorbaya nazaran süt gibi tertemizdi. Timur’un emriyle Muhammed Kavcin’in elbiseleri bu adama, onun elbiseleri de Muhammed Kavcin’e giydirildi ve ardından Timur, Muhammed Kavcin’in defterlerini ve mübaşirlerini isteyerek, canlı cansız ve mülk-akar tüm mallarını, bahçelerini, köylerini, vakıf mallarını, atlarını, develerini, katırlarını, hizmetçilerini, cariyelerini ve hatta eşlerini de alıp bu pis adama verdi. Ardından da ‘Allah’a ve ayetlerine, sözlerine ve sıfatına, arz ve semasına, bütün peygamberlere ve mucizelerine, tüm velilere ve kerâmetlerine ve kendi başıma yemin ederim ki, herhangi bir kimse Muhammed Kavcin ile yer içer, onunla yürür ve arkadaşlık eder, ona gider ya da onu yanına alır veya kendisiyle ilgili mazeret bildirir ve bana aracı olarak gelirse o kişiyi de onun gibi yaparım’ dedi ve Muhammed Kavcin’i huzurundan kovdu. Tüm nimetleri ile malları elinden alınmış ve onları insanların en zelilinin üzerinde görmüş olan Muhammed Kavcin bu halde ömrünü devam ettirdi. Artık ölüm bile ona böyle bir hayattan daha tatlı, yaşadığı her an bin kılıç darbesinden daha acı geliyordu” (İbn Arabşah, 1986: 459-462).
1387 yılında Kara Koyunlular bizzat kendi varlıklarını tehdit eden Timur tehlikesi ile karşılaştılar. Gerçekten de 1386 yılında Batı İran'ı zaptetmiş olan Timur, aynı senenin kışında Karabağ'da bulunuyor ve Doğu Anadolu'nun istilâsına hazırlanıyordu. Timur bu istilâya hazırlanırken Kara Mehmed'i hac kafilelerine ve ticaret kervanlarına tecavüz etmekle itham ediyordu. Asıl sebep ise Kara Mehmed'in Timur'a itaat etmemesi idi. Timur 1387 yılı baharında Nahçıvan'dan hareket ederek Aladağ, Bayazid (bugünkü Doğu Bayazid) üzerinden Kara Mehmed'in oğullarından Mısır Hoca'nın elinde bulunan Avnik Kalesi'ne erişti. Timur bu kalenin heybet ve metanatini görerek buranın zaptına girişmedi. Avnik önünden süratle Erzurum'a varıp, bu şehri aynı günde aldı ve oradan Çapakçur Suyu kenarına geldi.
1393 yılında Irak seferine çıkan Timur 1394 yılında Aladağ'a gelmiş ve oradan da Mısır Hoca'nın elinde bulunan Avnik Kalesini almaya karar verdi. Erzurum'un güneydoğusunda bulunan bu kale sarp ve uçurumlarla çevrili bir dağın üzerinde yapılmıştı, Timur, Mısır Hoca ve adamları tarafından bu sarp kaleyi almak için kırk gün uğraşmak zorunda kaldı. Avnik Kalesini 31 Temmuz 1394 de ele geçiren Timur, kaleyi Emir Atlamış'a verdi.
Timurun Avnik kalesini muhasarasında başka birliklerden de yardım aldığını öğrenmekteyiz. Erzincan ve çevresi 1379 yilina kadar Eretna Devleti sinirlari içerisinde kalmis ve sirasiyla Ahi Ayna Bey ve Pîr Hüseyin'in idaresinde bulunmuş idi. Pir Hüseyin'in ölümünden sonra (1379) ise Erzincan ve çevresine Mutahharten hakim oldu. Mutahharten'in Tatarlar'a mensup oldugu söylenmekte ise de, onun Uygur Türklerinden olan Eretna ile akraba olmasi daha muhtemeldir. Mutahharten'in Akkoyunlu Ahmed Bey'in damadi oldugu bilinmektedir. Erzincan emiri Mutahharten, 1393 yilina kadar Anadolu'da nüfuz ve hakimiyet kurmak için çalisti. Ancak 1393-94 kisinda Timur'un büyük bir ordu ile ikinci kez Anadolu'ya hareket ettigi haberini aldi. Mutahharten'in besbin kisilik bir askerî kuvvete sahip oldugunu ve Kadi Burhaneddin'in baslica düsmanlarindan biri bulundugunu ögrenen Timur, Anadolu'ya geldigi zaman ona haber göndererek itaatini istedi. Mutahharten de Timur'un huzuruna giderek ona itaatini arz etti. Hatta onunla birlikte Avnik kalesine yapilan savasa katildi. 43 günlük bir muhasaradan sonra Avnik'i zapteden Timur, Erzincan emiri Mutahharten'e çesitli nasihahatlerde bulunarak ona emâret, mensûr ve hil'at verdi. Böylece, Yıldırım Beyazıt’ın çağdaşı olan Timur Karakoyunlu Türkmenlerinin ülkesini istila etmiş, nihayet Erzurum’u almıştır. Timur; Avnik Kalesi, Hasankale’yi ele geçirmişti.
Ancak Kara Yusuf, Timur'un Dogu Anadolu'dan ayrilmasindan sonra Ercis'i geri aldi. Daha sonra Avnik emiri Atlamis ile yaptigi mücadelede onu esir olarak Avnik'e tekrar hakim oldu (1395). (Kara Mehmed Bey'in ölümünden sonra yerine Kara Yusuf geçti (1389). Hükümdarlığının ilk yılları iç karışıklıklarla geçen Kara Yusuf Bey, 1392’de Timur Han'ın (1370-1405) tabiiyet teklifini kabul etmeyip mücadeleye girişti. Timur Han'ın Anadolu'dan ayrılmasını fırsat bilerek, Erciş'i ele geçirdi. Timur Han'ın Van ve çevresinin idaresine tayin ettiği Emîr İzzeddin Şîr, yanındaki Çağatay askerleri ile birlikte, Kara Yusuf'un üzerine yürüdü. Yapılan küçük çapta çarpışmanın ardından iki taraf arasında barış sağlandı. Kara Yusuf, geri çekilirken Avnik emîri Atlamış'ın (Timur'un yakınlarından biri olan (kız kardeşinin kocası)) dört yüz atlı ile İzzeddin Şîr ve Çağatayların yardımına gittiğini gördü ve Erciş Ovasında bir gece baskını ile Atlamış'ı esir alarak, askerlerinin büyük bir bölümünü öldürdü. Kara Yusuf daha sonra, Atlamış'ı, Memlûk Sultanı Berkuk'a gönderdi ve orada hapsedildi.)
Toktamış meselesini halleden Timur,1395-96 yılı kışında Yıldırım Beyazıt'a gönderdiği mektupta dolaylı olarak ittifaktan ayrılması için ihtar ediliyordu. Ancak Timur'un ittifakı parçalama çabaları bir sonuç vermemişti.
1396'da timur, berkuk-bayezid-burhaneddin ittifak grubundan toktamis'i ezmis bulunuyordu. bundan sonra bayezid'i diger müttefiklerinden ayirmaya calisti.ona yazmis oldugu mektubunda kafirlerle daima gaza ve cihat faaliyetleriyle mesgul olan bayezid'i bu hareketinden dolayi uzun uzadiya övdükten sonra cengiz sülalesinin yikilmasindan sonra islam ülkelerinde baslayan karisikligin bir tarihi özetini yapip kendisinin iran, türkistan ve dest-i kipcak'taki basarilarini anlatarak sonbaharda suriye'ye yürüyerek, "islam halifesine tahakküm eden, müzevvir, nimet hakkini bilmez cerkes kölecigi" diye hakaret ettigi berkuk'u ve bunakligindan dolayi onunla birlesen "sivas kadicigi" kadi burhaneddin'i cezalandiracagini bildirip, kendisinin onlardan ayrilmasini ihtar, hem de onu zimnen tehdit etti. (1398'de Kadı Burhaneddin, Akkoyunlular ile yaptığı bir savaşta Kara Yülük Osman Bey tarafından öldürülünce ittifakın ikinci dalı da kopmuştur.)
Timur, en büyük düsmani olan berkuk'un ölümü ile bu devletin icinde basgösteren anarsi ve osmanlilarla memluklerin arasinin acildigini görerek her iki devleti ayri ayri ezmek zamaninin geldigine hükmederek 1399'da tekrar bu bölgeye bir sefer düzenledi. pasinler'e gelip avnik kalesi önüne indigi zaman bir cok hükümdar ve emir kendisine itaatlerini bildirmeye gelmislerdi. bunlar arasinda memleketleri ellerinden alinan anadolu beyleri de vardi. bunlar, ülkelerinin bayezid tarafindan gaspedildigini söyleyerek haklarinin iadesini kendisinden rica ediyorlardi.
Bu olaylar sirasinda Timur, Hindistan üzerine basarili bir sefer yapmis ve Semerkand'a dönmüstü. Onun 1399 yilinda yeniden Yakin-dogu'da görülmesi bütün düsmanlarini telas ve endiseye düsürdü. Bunun üzerine Kara Yusuf, Van gölü çevresindeki ata-yurdunu birakarak Musul taraflarina çekildi. Timur Karabag'a geldigi sirada torunu Emir-zâde Rüstem emrindeki bir kisim kuvvetini Bagdat'in zabti için gönderdi. Bagdat hükümdari Sultan Ahmed Celayir, emirlerinin kendisine ihanetinden süphelenerek maiyetinde az bir kimse oldugu halde Musul'da bulunan Kara Yusuf'un yanina geldi. Bir müddet burada kalan Sultan Ahmed, Emirzâde Rüstem'in Bagdat'tan ayrildigini haber alinca Kara Yusuf'a çesitli vaadlerde bulunarak birlikte Bagdat'a gitmeyi teklif etti. Nitekim Sultan Ahmed, yaninda Kara Yusuf oldugu halde Bagdat'a gelerek buraya kolayca hakim oldu. Ancak bu sirada Bingöl yaylasinda bulunan Timur, Sivas üzerine yürümek üzere hazirlik yapiyordu. Böylece Timur, gerek Anadolu'yu zabtetmek ve gerekse Suriye sinirina inmek üzere onlari arkadan çevirmis olacakti. Timur'un bu niyetinden haberdar olan Sultan Ahmed ve Kara Yusuf, Timurlular tarafindan çember içine alinmaktan korkarak Memlûk sultani Ebu'l-Ferec'in yanina gitmeye karar verdiler. Yanlarina emirlerini ve kuvvetlerini alarak derhal yola çiktilar. Ancak Halep nâibi Demirtas bunlarin yolunu keserek Suriye'ye girmelerine müsaade etmedi. Bunun üzerine Halep önünde iki taraf arasinda siddetli bir savas oldu. Neticede Demirtas agir bir yenilgiye ugradi. Bu savas sirasinda Halep atabegi Canbeg el-Yahyavî öldü, Hama nâibi Dokmak ile Bire nâibi Nâsireddin ise esir alindi (19 Haziran 1400).
Bu olaydan sonra Kara Yusuf ile Celâyir hükümdari Sultan Ahmed, Misir'a gitmekten çekinerek Osmanli hükümdari Yildirim Bâyezid'e siginmaya karar verdiler. Ancak bu iki müttefik yolda birbirlerinden ayrildilar. Kara Yusuf ülkesine döndü, Sultan Ahmed ise yoluna devam etti. Fakat, onlarin bu hareketlerini devamli surette takip etmekte olan Timur, Sultan Ahmed üzerine bir kuvvet göndererek onu agir bir yenilgiye ugratti. Kuvvetlerini ve agirliklarini kaybeden Sultan Ahmed güçlükle kurtularak Yildirim Bâyezid'in yanina gitti. Çok geçmeden Kara Yusuf da mâiyeti ile beraber gelerek Osmanli hükümdarlarina iltica etti ve Bâyezid de onu kabul ederek Aksaray ve çevresini ikamet etmesi için kendisine verdi.
Kara Yusuf'un Bâyezid'in yaninda bulundugu bu sirada Timur, yaninda Mutahharten ve Akkoyunlu Karayülük Osman Bey oldugu halde Osmanli ülkesine girerek Sivas'i aldi. Timur buradan Karayülük Osman Bey ile Elbistan ve Malatya havalisine giderken Mutahharten de Erzincan'a döndü. Bu durum üzerine Osmanli sultani I. Bâyezid, yaninda Celâyir hükümdari Sultan Ahmed ve Karakoyunlu hükümdari Kara Yusuf oldugu halde Mutahharten üzerine yürümek üzere hareket etti (1401). Osmanli kuvvetleri Erzincan'a geldiklerinde Mutahharten karsi koyamayarak teslim oldu. Kisa süre içerisinde Erzincan, Kemah ve daha baska sehirler Osmanlilarin eline geçti. Bâyezid, Erzincan halkinin istegi üzerine ve kendisine bagli kalmasi sarti ile Mutahharten'i affederek yine beyliginin basinda birakti.
Kara Yusuf'un Osmanli ülkesinde bulunmasi, Timur'un Yildirim Bâyezid'e karsi açmak istedigi seferin baslica sebebi oldu. Nitekim Timur, Yildirim Bâyezid'den, Kara Yusuf'un ya kendisine teslim edilmesini, ya öldürülmesini, ya da Osmanli ülkesinden çikarilmasini istedi. Bu isteklerin hepsi Osmanli padisahi tarafindan reddedildi. Böylece Timur ile Bâyezid'in karsilasmasi kaçinilmaz oldu. Timur 1402 yilinda ordusuyla birlikte Sivas'tan Kayseri'ye dogru hareket ettigi sirada Kara Yusuf Osmanli ülkesinden ayrilarak Irak-i Arab taraflarina gitti ve burada kuvvetler toplayarak Sultan Ahmed'in idaresindeki Bagdad'a hakim oldu.
Ankara Meydan Muharebesi'nde (28 Temmuz 1402) Osmanli hükümdari Yildirim Bâyezid'i maglûp eden Timur, Karakoyunlu hükümdari Kara Yusuf'a da kesin bir darbe indirmek amaci ile torunlari Ebu Bekir ve Rüstem komutasindaki kuvvetli bir orduyu Kara Yusuf üzerine gönderdi. Timur'un ordusu, Nehrü'l-Ganem kiyisinda kendilerini beklemekte olan Karakoyunlular'a saldirdi. Kara Yusuf, büyük bir basari göstermesine ragmen, kalabalik Timur ordusu karsisinda yenilgiye ugrayarak güçlükle Dimask nâibi Seyhü'l-Mahmudi'nin yanina sigindi. Bu savasta kardesi Yasar Ali öldürüldügü gibi, esi de esir alindi (Temmuz -Agustos 1403).
Dimask naibi, Kara Yusuf ile daha sonra yine buraya gelen Sultan Ahmed'e karsi iyi davrandi. Ancak, çok geçmeden Timur'un Memlûk sultanina yaptigi baski ve tehdit sonucunda bu mülteciler Sam'da hapsedildiler. Bunlar bir yil kadar hapiste kaldiktan sonra, Memlûk sultanina karsi isyan eden Seyh tarafindan serbest birakildilar (18 Subat 1404). Agustos 1405 tarihine kadar Sam civarinda kalan Kara Yusuf, bu sirada Mardin ile Hisn-Keyfa arasinda bir yerde Akkoyunlu beyi Karayülük Osman Bey'le çarpismis, neticesiz kalan savasin sonucunda baris yapilmistir. Buradan Van gölü havzasindaki ecdadinin yurduna gelen Kara Yusuf, Van ve Hakkâri hakimini itaat altina aldiktan sonra, dört bir yana dagilmis olan Türkmen emirlerini tekrar bir araya toplayarak eski egemenligini yeniden kurdu.
Karakoyunlular'in tekrar eski güçlerine kavusmasi üzerine Azerbaycan ve Irak-i Arab hakimi Miran-Sah oglu Ebu Bekir Tebriz'den hareketle Nahcivan bölgesine geldi ve Aras kenarinda kendisini bekleyen Kara Yusuf ile karsilasti. Ancak yapilan savasta bozguna ugrayarak Tebriz'e ve oradan da Sultaniye'ye kaçti (15 Ekim 1406).
Kara Yusuf'un Ebu Bekir'e karsi kazandigi bu zafer, onun hükümdarliginin ikinci dönemindeki en önemli basarilarindan birisi oldu ve böylece eski söhretine kavustu. Savastan sonra Nahcivan'a gelen Kara Yusuf, burada Tebriz'den gelen ve kendisini oraya davet eden bir elçi heyetini kabul etti. Bunun üzerine kisi Marend'de geçirdikten sonra, ertesi yil Ilkbaharinda Tebriz'e girdi (1407). Buradan Ebu Bekir'in bulundugu Sultaniye üzerine yürüdü ise de, Ebu Bekir Rey taraflarindaki Demavend Dagi'na çekildigi için ona bir sey yapamadi. 1408 yili Ilkbaharinda yeni kuvvetlerle ordusunu takviye eden Çagatay sehzadesi Ebu Bekir, tekrar Kara Yusuf üzerine yürüdü. Senb-i Gazan civarindaki Sardrud mevkiinde yapilan savasi yine Kara Yusuf kazandi (13 Nisan 1408).
Kara Yusuf Timurlulara karsi üst üste kazandigi bu zaferlerle Azerbaycan'a kesin olarak hakim oldugu gibi, Emirü'l-umerasi olan Bistam Beg Çekirlü de Sultaniye, Kazvin ve diger bazi sehirleri ele geçirdi. Kara Yusuf Bistam Bey'i Irak-i Acem valiligine tayin ettikten sonra kendisi Alincak kalesini ele geçirdi (1409).
Bu sirada Akkoyunlu beyi Karayülük Osman Mardin'i muhasara altina almisti. Mardin hükümdari Melik Salih Artukî, Kara Yusuf'a haber göndererek acele gelmesini, aksi halde sehrin Akkoyunlular'a geçecegini bildirdi. Bunun üzerine Kara Yusuf, yanina Bitlis hakimi Semseddin'i ve baska emirleri alarak Diyârbekir tarafina hareket etti. Burada kalabalik bir kuvvetle karsisina çikan Karayülük'ü agir bir yenilgiye ugratarak Mardin'e girdi. Mardin hakimi Melik Salih'i kizlarindan biri ile evlendiren Kara Yusuf ona Musul'un idaresini verdi. Mardin'e ise beylerinden Ali'yi tayin etti. Böylece Kara Yusuf üç asirdan fazla hüküm sürmüs olan Artuklular Devleti'ni ortadan kaldirdi (1409).
Kara Yusuf bu olaydan sonra Erzincan'i Mutahharten'in oglu Seyh Hasan'in elinden alarak burasinin yönetimini güvendigi adamlarindan Pir Ömer'e verdi. Bu sirada eski dostu ve hapishane arkadasi Sultan Ahmed'in Tebriz'e girdigini ögrendi. Bunun üzerine derhal Azerbaycan'a gelen Kara Yusuf, Tebriz yakinindaki Esed köyünde onu yenerek esir aldi (30 Agustos 1410). Bu zaferden sonra Kara Yusuf, Irak-i Arab emirlerini oglu Sah Mehmed ile birlikte Bagdat'in fethine gönderdi. Erbil'de konaklayan Sah Mehmed, burada Bagdat'in fethi hazirliklarina basladigi sirada Kara Yusuf bütün emirlerini Tebriz'e davet ederek onlarin önünde ogullarindan Pir Budak'i halef olarak tayin etti. Bu yil içerisinde Sah Mehmed Bagdat ve Irak'i ele geçirdi.
Karakoyunlu beyi Kara Yusuf 1412 yili basinda Akkoyunlu Begi Karayülük Osman ile ikinci kiz karsilasti. Erganiye ugrayan Kara Yusuf bu yilin sonlarinda Sirvan ve Seki hekimleri ile Gürcü kralini agir bir hezimete ugratti.
Bu sirada Fars ve Irak-i Acem'in bir kismini idaresi altina alarak Isfehan'i kendisine merkez yapan Mirza Iskender, Karakoyunlularin elindeki Azerbaycan'i da almak istiyordu. Nitekim o, bu amaçla Luristan yolu ile Nihavend'e geldi. Bunun üzerine Kara Yusuf derhal harekete geçerek Iskender'in bulundugu yöne dogru yürüyüse basladi. Ancak ordusunda basgösteren bir hastalik sebebiyle geri dönmek zorunda kaldi. Iskender de harekâtina fazla devam etmeyerek Isfehan'a çekildi.
Öte taraftan Karakoyunlularin Irak'da daha fazla ilerlemelerini önlemek ve Azerbaycan'i Kara Yusuf'un elinden almak isteyen Timurlu hükümdari Sahruh Halil Sultan emrinde onbin kisilik bir orduyu bu tarafa gönderdi. Ancak Fars hakimi Mirza Iskender'in karsi çikmasi üzerine bu ordu hiç bir is yapamadi. Bu sirada Harezm'i fetheden Sahruh, fethi müteakip yüzbin kisilik bir kuvvetle Herat'tan ayrilarak önce Iskender Mirza üzerine yürüdü. Sahruh, Iskender'i esir alarak Isfehan'i ele geçirdikten sonra burasini Iskender'in kardesi Rüstem Bey'e, Luristan'i da Baykara'ya verdi (1414). Onun bu hareketlerinden çekinen Kara Yusuf 1415 yilinda Timurlu hükümdarina bir elçi göndererek Sultaniye'nin kendisine verilmesi sarti ile onu metbu taniyacagini bildirdi. Ancak Sahruh, ogullarindan birini rehin olarak gönderdigi takdirde Sultaniye'nin kendisine verilebilecegini söyledi. Kara Yusuf, Sahruh'un bu cevabina çok kizarak Sultaniye'yi ele geçirdi.
Akkoyunlu hükümdari Karayülük Osman ise bu sirada Erzincan'i kusatti ise de Kara Yusuf'un üzerine kuvvetler gönderdigini duyunca geri çekildi (1416). Karayülük Osman bir süre sonra Mardin'e yeni bir taarruzda bulundu. Onun bu hareketini haber alan Kara Yusuf Tebriz'den âmid'e gelerek buradan Suriye'ye dogru kaçmaya baslayan Akkoyunlu beyini takibe basladi. Kara Yusuf onu Memlûk topraklarindaki Merc-i Dabik'ta yenerek Haleb naibine siginmak zorunda birakti (1418).
Kara Yusuf'un bu basarilari karsisinda Çagatay hükümdari Sahruh, Kazvin ve Sultaniye sehirlerinin teslimi ve kendisini metbu tanimasi meyanindaki teklifinin reddedilmesi üzerine Kara Yusuf'a karsi savas hazirliklarina basladi. 25 Agustos 1420 tarihinde kalabalik bir ordu ile Herat'tan ayrildi. Kara Yusuf da, Sahruh'un üzerine geldigini haber alir almaz, bu esnada açok agir hasta olmasina ragmen kendisini bir mahve içinde tasittirarak ellibin kisilik ordusunun basinda Tebriz'den ayrildi. Ancak Tebriz'in güney-dogusundaki Ucan'a iki fersah mesafede bulunan Sa'id-abâd mevkiine gelindiginde hastaligi fenalasan Kara Yusuf burada vefat etti (13 Kasim 1420). Onun ölümü ile Karakoyunlu ordusunda bir karisiklik basladi. Kara Yusuf'un naasi vefatindan bir gün sonra Tebriz'e ve oradan da Ercis'e getirilerek ecdadinin yaninda topraga verildi. Mezarinin yeri belli degildir.
Karakoyunlu Devleti'nin asil kurucusu sayilan Kara Yusuf, bu hanedanin en büyük hükümdariydi. Ayni zamanda Türk tarihinin de önemli bir simasi olan Kara Yusuf, uzun boylu ve iri yapili bir kimse olup, son derece yürekli, kudretli, çaliskan ve irade sahibi bir kimseydi. Ayrica o, tedbirli, dirayetli, mert ve cömert bir kisilige sahipti.
Kara Yusuf'un ölümünde alti oglundan besi hayatta idi. Daha önce veliaht tayin etmis oldugu oglu Pir-Budak 1418 yilinda ölmüstü. Diger ogullari ise sira ile Sah Mehmed, Iskender, Ispend (Isfehan), Cihansah ve Ebu Sa'id idiler.
4- Iskender (1420-1438)
Kara Yusuf'un ölümünden sonra her biri ayri bir yerde bulunan ogullari Karakoyunlu hükümdari olabilmek için mücadelelere basladilar. Ilk olarak, Kara Yusuf'un ogullarindan Ispend (Isfehan), Sa'dlu kabilesi tarafindan hükümdar ilan edildi. Kara Yusuf'un ölümü ile baslayan bu karisiklik döneminde Sahruh Azerbaycan'a hakim olmustu. Öte yandan Erzincan'da bulunan Ebu Sa'id de halk tarafindan buradan çikarilarak yerine Mutahharten'in torunu Yar Ali geçirildi. Kardeslerden Cihan-Sah ise Bagdat'ta bulunan kardesi Sah Mehmed'in yanina gitti. Sehzadelerden Iskender ise bu sirada Mardin'e hücum eden Akkoyunlu ordusuna karsi çikarak onlari maglup etti (1421).
Öte taraftan, Iskender Mirza'nin Akkoyunlu beyi Karayülük Osman'i yendigini haber alan Sahruh, kalabalik bir ordu ile hareket ederek Aras'i geçtikten sonra bazi kaleleri ele geçirdi. Nihayet Eleskird yakinlarindaki Yahsi mevkiinde Iskender ve Ispend'in birlikleriyle karsilasti. Burada iki gün boyunca bütün siddetiyle devam eden savasta Karakoyunlular, kalabalik olan Sahruh'un ordusu karsisinda yenildiler (28-29 Temmuz 1421). Iskender ve Ispend savastan sonra Musul ile Mardin arasindaki eski kislaklarina çekildiler. Sahruh bu basarisina ragmen, Azerbaycan'i eski sahiplerine birakarak Horasan'a döndü. Bunun üzerine Ispend Tebriz'e gelerek buraya hakim oldu. Ancak bu sirada Kerkük'te bulunan Iskender Mirza süratle Tebriz'e hareket etti ve burasini kardesinin elinden alarak, Azerbaycan'da egemenligini kurdu. Erzurum bölgesindeki Avnik kalesine çekilen Ispend ise daha sonra agabeyi Sah Mehmed'in hâkim oldugu Bagdad'a gitmis ve bir kaç yil sonra da sehri onun elinden almistir.
Böylece, Karakoyunlu Devleti'nin basina geçen Iskender Mirza, ilk is olarak Sahruh'un itaati altina girmis olan Bitlis, Van ve Hakkâri emirlerinin tekrar kendisine tabi olmasini sagladi. Daha sonra Sirvan'a bir sefer yapan Iskender, dönüsünde Sultaniye üzerine yürüyerek Sahruh'un buradaki valisini esir almis ve baskentine dönmüstür (1427-1428). Bu gelismeler üzerine Sahruh, bir kez daha Azerbaycan üzerine sefer yapmak zorunda kaldi. Çagatay ordusu ile Karakoyunlular bu sefer Selmas ovasinda karsilastilar. 17 Eylül 1429 tarihinde baslayan ve iki gün devam eden savasta yine Karakoyunlular yenildiler. Savastan sonra Karabag'a çekilen Sahruh, Azerbaycan'i Kara Yusuf'un en küçük oglu Ebu Sa'id'e vererek, baharda ülkesine döndü.
Iskender, 1431 yili baslarinda Azerbaycan'a gelerek kardesi Ebu Sa'id ile mücâdeleye basladi ve onu yenerek öldürttü. Böylece Iskender, tahtina tekrar sahip oldu. Bu sirada Akkoyunlu Karayülük Osman, Iskender Mirza'ya tabi olan Erzurum'u kusatti ve burasini Pir Ahmed'den olarak kendi ogullarindan Seyh Hasan'a verdi.
Öte taraftan, Iskender'den ayrildiktan sona agabeyi Sah Mehmed'in yanina giden Ispend, çok geçmeden ona karsi muhalefete geçerek Bagdat etrafindaki küçük yerlesim yerlerini almaya baslamisti (1425). Ispend, 1431 yilinda ise Celâyir hanedaninin son azasi olan Hille hakimi Sultan Hüseyin b. Alaüddevle'yi öldürdükten sonra bir gece baskini ile Bagdat'i ele geçirdi (9 Nisan 1433). Bagdad'a sahip olmak amaciyla Sah Mehmed faaliyete geçtiyse de basarili olamadi ve kaçarken Hanik civarinda Emir Baba Haci Hemedanî tarafindan öldürüldü.
Karakoyunlular 1435 yilinda Sahruh'un üçüncü kez Azerbaycan seferi ile karsilastilar. Subat 1435'te Rey'e gelen Çagatay hükümdari bir müddet burada kaldi. Bu sirada, Iskender'in amcasi Misir Hoca'nin oglu Gazan Han ile bazi Karakoyunlu emirleri Sahruh'un yanina gelerek itaatlerini bildirdiler. Ayrica Van'da bulunan Cihan Sah ile Bagdat hakimi Ispend Mirza da Iskender'e muhalif olduklari için Sahruh'u metbu tanimislardi. Bu durum karsisinda Sahruh'a karsi koymanin imkânsiz oldugunu gören Iskender Mirza, Tebriz'den Erzurum'a çekildi. Iskender'in geri çekilecegini daha önce düsünen Sahruh, Karayülük Osman'a onu izlemesini emretmisti. Karakoyunlu hükümdari Erzurum'a geldigi zaman Akkoyunlu kuvvetleri ile karsilasti. Yapilan savasta Iskender Mirza'nin kuvvetleri galip geldi. Akkoyunlularin agir bir yenilgiye ugradigi bu savasta Karayülük Osman Bey de yaralandi ve kisa bir süre sonra Erzurum'da öldü.
Iskender Bey, bu basarili savastan sonra Erzuruma hakim oldu, ancak kendisini takib etmekte olan Sahruh'un oglu Mirza Muhammed'in kuvvetlerinden çekinerek Osmanli ülkesine girdi. Tokat'a kadar gelen Iskender Bey, Osmanli padisahi II. Murad'in, kendisi üzerine ordu göndermesi sebebiyle Osmanli ülkesini terkederek Harput, Erzincan, Tercan üzerinden Tebriz'e döndü.
Iskender Mirza Tebriz'e geldikten kisa bir süre sonra kentin kuzeyindeki Sufiyan mevkiinde Cihan-sah ile karsilasti. Burada kardesiyle yaptigi savasta, emirlerinden bazilarinin ihaneti sebebiyle yenilerek alincak kalesine sigindi. Cihan-sah bu kaleyi kusatma altina aldi. Kusatma devam ederken Iskender Mirza, yaninda bulunan oglu Sah-Kubad tarafindan öldürüldü (21 Nisan 1438). 17 yil kadar Karakoyunlu Devleti'ni idare etmis olan Iskender Mirza, son derece cesur bir kimseydi. Kuvvetli ordulara sahip ve büyük bir imparatorlugun basinda bulunan Sahruh'a karsi gösterdigi basarili mücadeleler onun çok güçlü bir hükümdar oldugunu göstermektedir. Ancak, dista Çagatay, Akkoyunlu ve Memlûk baskilari ve içte de kardesleri ile yaptigi mücadeleler yüzünden babasindan devraldigi güçlü devleti gelistirememis ve onun sarsilma ve zayiflamasina sebep olmustur.
5- Cihan Sah (1439-1467)
Babasi Iskender Mirza'yi öldüren Sah Kubad, Alincak kalesinde bulunan emirler tarafindan Iskender'in halefi olarak ilân edildi. Ancak Alincak kalesini muhasara etmis olan Cihan Sah, baba katili Sah Kubad'i kaleden çikartarak idam ettirdi. Böylece Cihan Sah Irak disinda kalan bütün Karakoyunlu ülkelerinin tek hâkimi oldu.
Cihan Sah hükümdarliginin ikinci senesinde Gürcistan üzerine büyük bir sefer yapti. Tiflis'i ele geçirdikten sonra Tebriz'e döndü (1440). 1444 yilinda Gürcistan'a ikinci bir sefer düzenleyen Cihan Sah, bu sirada, Bagdad emiri olan kardesi Ispend'in ölümü üzerine burada çikan olaylar sebebiyle o tarafa yöneldi. Bagdad ve çevresine 12 yil kadar hakim olan Ispend'in ölümünden sonra yerine yegeni Elvend geçmisti. Ancak emirlerin çogunlugu onun küçük yastaki oglu Fuad'i tercih ettiler. Bu sirada Elvend'in yanindaki beylerden bazilari Cihan Sah'in yanina gelerek onu Bagdat'in zapti için tesvik etiler. Bunun üzerine Cihan Sah Bagdad'a bir sefer yapmaya karar verdi. Nihayet 7 aylik bir kusatmadan sonra Bagdat ele geçirildi (9 Haziran 1446). Cihan Sah Bagdat'ta bir müddet kaldiktan sonra sehrin idaresini oglu Mehmed Mirza'ya birakarak Tebriz'e döndü.
Cihan Sah, metbuu oldugu Sahruh'un 1447 yilinda ölümü üzerine bölgede tek kaldi ve bu tarihten sonra "Sultan", "Hakan" ünvanlarini kullanmaya basladi. Bu arada, Sahruh'un ölümü ile baslayan sehzâdeler arasi mücadeleden istifade eden Cihan Sah, emirlerinden Ali Sükür Bey ile Isfendiyar Bey'i göndererek Sultaniye ve Kazvin sehirlerini zaptettirdi. Daha sonra kendisi de büyük bir ordu ile Irak-i Acem üzerine yürüyerek Isfehan'i ele geçirdi (1447).
Cihan Sah bu tarihten sonra, eskiden beri Karakoyunlularin amansiz düsmani olan Akkoyunlular ile mücadeleye giristi. 1452 yilina kadar devam eden bu mücadeleler iki tarafin da agir kayiplar vermesine sebep oldu. Sonunda Cihan Sah ile Akkoyunlu hükümdari Cihangir arasinda, Cihangir'in Karakoyunlulari metbu tanimasi sarti ile antlasma yapildi (1452). Böylece iki kardes Türkmen devleti arasinda yüzyildan fazla devam etmekte olan mücadeleler kisa bir süre de olsa son bulmus oldu.
Böylece bati sinirlarinda barisi saglayan Cihan Sah, tekrar doguya dönerek Fars ve Kirman'i ele geçirdi. Ancak Cihan Sah doguda ugrasirken batida, Akkoyunlu Devleti'nde güçlü bir hükümdar ortaya çikti. Uzun Hasan, agabeyi Cihangir'i tahttan uzaklastirarak bütün Akkoyunlu sehzâde ve emirlerini kendisine tabi kilarak her geçen gün biraz daha güçleniyordu. Cihan Sah, kendisine karsi büyüyen bu Uzun Hasan tehlikesini bertaraf etmek için, eski Akkoyunlu hükümdari Cihangir'in yardim isteginden de yararlanarak Rüstem Tarhan komutasinda kalabalik bir orduyu Uzun Hasan üzerine gönderdi. Iki taraf arasinda Mardin yakinlarinda meydana gelen savasta Karakoyunlu ordusu agir bir yenilgiye ugradi. Akkoyunlular, basta Rüstem Tarhan olmak üzere pek çok kimseyi esir aldilar (1457). Cihangir ile Piri Bey canlarini güçlükle kurtardilar.
Bu sirada Horasan'da Sultan Babur ölmüs ve saltanat mücadeleleri tekrar baslamisti. Bu mücadeleyi firsat bilen Cihan Sah Horasan'i elde etmek düsüncesi ile Akkoyunlular isini ihmal etti. Rey'de hazirliklarini tamamlayan Cihan Sah 1458 yili baharinda Cürcan, Harezm, Mangislak, Meshed, Nisabur ve Bati Horasan'i ele geçirdi. Bundan sonra Timurlularin baskenti Herat üzerine yürüyen Cihan Sah buraya da kolayca hakim oldu. Karsisinda yalnizca Maverrünnehr hükümdari Ebu Sa'id kaldi. Ancak bu sirada oglu Hasan Ali'nin isyan ederek Tebriz'i ele geçirdigini duyunca Ebu Sa'id ile anlasarak, Horasan'i Timurlulara terk etmek ve geri dönmek zorunda kaldi.
Cihan Sah, oglu Hasan Ali'nin isyanini bastirdiktan sonra bu kez diger oglu Pir Budak'in isyani ile karsilasti. Fars ve Irak-i Arab'i yönetimi altina alan Pir Budak babasina karsi isyan edince, Cihan Sah, uzun mücadelelerden sonra onu yakalayarak idam ettirdi (1466). Cihan Sah Irak-i Arab ülkesini, Irak-i Acem ve Fars ülkelerine ilaveten oglu Muhammed Mirza'ya verdi. Pir Budak ile ittifak halinde bulunmus olan Hasan Ali'yi ise Maku kalesine hapsettirdi.
Karakoyunlu hükümdari Cihan Sah, Akkoyunlulara büyük bir darbe vurmak üzere 16 Mayis 1466 tarihinde kalabalik bir ordu ile Tebriz'den hareket ederek Van gölü havzasina geldi. Burada Uzun Hasan Bey'in de 12.000 atli ile Karakoyunlu topraklarina akina çiktigini ögrendi ve buna çok hiddetlendi. Öte taraftan Uzun Hasan, Cihan Sah'in bir sefer yapmak niyetinde oldugunu daha önceden anlayarak daglardaki geçit ve yollari kesmisti. Bunun üzerine iki taraf arasinda karsilikli elçiler gidip gelmeye basladi. Ancak Cihan Sah'in agir sartlar ileriye sürmesi nedeniyle bir sonuca varilamadi. Mus ovasinda karargâh kurmus olan Cihan Sah, mevsimin ilerlemesine ragmen bir türlü kesin hücuma karar veremiyordu. Onun gayesinin, Hasan Bey'e metbulugunu kabul ettirmek oldugu anlasiliyor. Cihan Sah, sonunda ordusunun istegi üzerine kislaga çekilmeye karar verdi. Birlikleri Adilcevaz, Ercis, Van ve Aras kislagina dagildilar. Kendisi de Pasinler'e gitmek üzere hareket etti. Ancak yolda konakladigi bir sirada, Uzun Hasan birlikleri ani bir baskin yaparak Cihan Sah ve maiyetinin kaçmasina sebep oldular. Bu sirada Cihan Sah öldürüldü (11 Kasim 1467).
Cihan Sah zamaninda Karakoyunlu Devleti en genis sinirlarina ulasmisti. Azerbaycan, Arran, Irak-i Arab, Irak-i Acem, Fars, Kirman ve Dogu Anadolu egemenlik altina alinmis ve çevredeki devletler de tabi hale getirilmisti. Zamaninin en büyük hükümdarlarindan biri olan Cihan Sah, sert ve cesur bir kimseydi. Onun ölümünden sonra, Karakoyunlu Devleti'nin yükselme dönemi sona ermis ve devlet yavas yavas yikilmaya baslamistir.
6- Hasan Ali (1467-1468)
Cihan Sah'in öldürülmesinden sona bir kisim Karakoyunlu emirleri Maku kalesine giderek burada hapiste bulunan Hasan Ali'yi hükümdar ilân ettiler. Ancak onun hükümdarligina karsi çikan Iskender Bey'in oglu Hüseyin Ali Tebriz'de hükümdarligini ilân etti. Fakat Cihansah'in esi Can Begim, kardesi Kasim Bey emrindeki bir orduyu Tebriz üzerine gönderdi. Süratle Tebriz'e gelen Kasim Bey, Hüseyin Ali'yi yenerek öldürttü. Bu arada Hasan Ali de Tebriz'e yaklasmisti. Kasim Bey, sehirle beraber Hüseyin Ali'nin hazinelerini de Hasan Ali'ye teslim etti.
Hasan Ali, tahta geçer geçmez Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'a karsi savas hazirliklarina basladi. Oldukça kalabalik bir ordu toplayan Hasan Ali, devlet idaresinde bazi yanlis davranislarda bulundu. Babasinin emirlerini hafife alarak, kendisinin Çuli adini verdigi ayak takimi ile görüsmeye basladi. Diger yandan, tahta geçmesinde önemli yardimi olan Cihan-sah'in karisi Can Begim'i ve kardeslerini öldürtmesi gibi sert davranislarindan dolayi ordu üzerinde iyi bir otorite saglayamadi.
Bu otorite eksikligi ile Akkoyunlu Uzun Hasan'in karsisina çikan Hasan Ali'nin kuvvetleri yenilerek darmadagin oldu.
Hasan Ali Berda'a civarindaki Karamanli boyunun yanina kaçti ve bu sirada Azerbaycan sinirina yaklasmis olan Horasan ve Maveraünnehr hükümdari Ebu Sa'id'e sigindi. Ancak Ebu Sa'id'in de Uzun Hasan tarafindan maglup ve katledilmesinden sonra Hasan Ali, Hemadan yönüne kaçmaya basladi. Akkoyunlu kuvvetlerinin eline düsecegi bir sirada intihar ederek hayatina son verdi (Nisan 1469).
Böylece Cihan Sah'in ölümünden çok kisa bir süre sonra Hasan-Ali'nin de ölmesiyle Karakoyunlu Devleti sona erdi. Son Karakoyunlu hükümdari olan Hasan Ali haris bir kimseydi. Onun ölümünden sonra Cihansah'in Uzun Hasan tarafindan gözlerine mil çekilmis olan oglu Ebu Yusuf, Fars'ta tutunmak istediyse de Akkoyunlu sehzâdesi Ugurlu Mehmed'in eline düstü. Böylece Akkoyunlular, ezeli düsmanlari Karakoyunlular'in hakimiyetlerine son vererek onlarin ülkelerine sahip oldular.
II- TESKILâT VE KÜLTÜR
XIV. yüzyil ortalarinda küçük bir kabile iken kisa zamanda büyük bir imparatorluk haline gelen Karakoyunlular'in devlet teskilâti Ilhanli ve Çagatay devletlerinin örgütleri esas alinarak meydana getirilmistir. Karakoyunlu Devleti'nde hükümdar seçiminde Akkoyunlular da oldugu gibi aile ve asiret reisleri etkiliydi. Ulusun yönetimine, ulusu teskil eden aile fertleri arasinda kim uygun görülürse o geçerdi. Hükümdarlik simgesi olarak çetr ve kirmizi renkte sancaklari vardi. Paralarinda sultan ünvanini kullaniyorlardi.
Karakoyunlu Devleti'nin saray örgütü de Ilhanlilar ve Timurlular'in saray örgütü örnek alinarak olusturulmustu. Dergâh veya devlet-hâne denilen sarayda Inak, Feyc (Peyk), Rikâbdar, Bukavul, Mirahur, Ayakci vs. gibi ünvanlari tasiyan yoksul memurlar vardi. Diger devletlerde oldugu gibi Kara-koyunlular'da da devlet isleri Büyük Divan tarafindan yürütülürdü. Divanin reisine Sahib-Divan denilirdi. Karakoyunlularda vilâyetler, ikta ve yönetim suretiyle hükümdar ailesinden olanlara ve emirlere verilirdi. Sehzâdeler gençlik çagina geldikleri zaman bir vilâyetin yönetimine atanir ve atabeyleri ile birlikte kendilerine verilen bölgeyi idare ederlerdi. Sehzâdelerin kalabalik maiyetleri ve düzenli saray örgütleri vardi.
Karakoyunlu devletinde hükümdarin maiyyetindeki asker, yaya ve atli kuvvetlerden olusmaktaydi. Devletin temelini ordu teskil ediyordu. Ordu asiret kuvvetlerinden meydana geliyordu. Ancak asiret kuvvetleri devlete tamamen bagli olmadiklarindan bir yandan diger yana geçebiliyorlardi. Bu sebeple kuvvetli ve güçlü sanilan devlet, asiret beylerinin ordudan ayrilmasi ile bir anda zayif duruma düsüyordu. Akkoyunlularda oldugu gibi, Karakoyunlularda da çerik kuvveti çok fazla idi. Eyalet valilerinin emrinde ve topraga bagli olan timarli sipahiler, devletin kurulmasi ve yükselmesinde büyük yararliliklar göstermislerdir. Hükümdari korumakla görevli birliklere "koruci" adi verilirdi. Birliklerin toplanmasi, toplanti yerinin saptanmasi, emirlerin ilân ve duyurulmasi "tavaci" adi verilen memurlarin göreviydi.
Karakoyunlular'da ordunun savas düzeni de diger Türk devletlerindeki gibi idi. Ordunun merkez kismina "Ulug kol", sag kanadina "barangar" ve sol kanadina da "Cuvangar" denilirdi. Ordu kosun, tib ve feve gibi kisimlara ayrilirdi. Harp esnasinda öncü birliklere "tarakol" adi verilirdi.
Karakoyunlu hükümdarlari, hayatlarinin büyük bir kismini savas ve mücadelelerle geçirmelerine ragmen bilim ve fikir hayatinin gelismesine ve ülkelerinin bayindirligina da büyük önem vermislerdir. "Hakiki" mahlasiyla siirler yazdigi bilinen Cihan Sah ünlü Abdurrahman Câmi ile mektuplasmis ve sair, yazar ve bilginlerle sohbet etmistir. Ünlü bilgin ve sair Celâleddin Devranî, Akkoyunlu ülkesine gitmeden önce Cihan Sah'in yaninda bulunmus ve Tebriz'deki medreselerde ders vermistir. Risâle-i Hurûf adli eserini de sultan Cihan-sah adina kaleme aldigi bilinmektedir. Yine Seyh Sucaeddin b. Kemâleddin Kirmanî de, Hadikatü'l-Maarif adli eseri ile 1462 yilinda tamamladigi Gülsen-i râz serhini Cihan Sah'a ithaf etmistir. Bundan baska Sair Mevlâna Tusî de Cihan Sah ve oglu Sah Budak'in sarayinda bulunuyordu.
Karakoyunlular döneminde imar faaliyetleri de dikkat çekmektedir. Karakoyunlu hükümdarlari basta Tebriz olmak üzere bir çok yerde cami, medrese, hastane ve köprü yaptirmislardir. Bunlardan, Cihan Sah'in Tebriz'de yaptirmis oldugu Gök mescid ve medresesi, onun esi Begim Hatun'un medrese ve imareti, Van'daki Ulu Cami, isfahan'daki Cuma Camisi, Karakoyunlularin dini mimarîsinin en güzel örnekleridir.
Kadı Burhaneddin 'in ölümü üzerine Yıldırım doğuya doğru yayılma engellerinin ortadan kalktığını görerek harekete geçmiş, hatta hareketini Memluklar'a ait olan topraklar üzerine de yöneltmiştir. Böylece dostluk yerini kuşku ve düşmanlığa bırakmıştı. Kadı Burhaneddin’in yerini doldurmak isteyen Beyazıt, dostlarını kaybetmiş bulunuyordu. Neticede, Timur’un karşısındaki ittifak dağılmıştı.
Kara Yusuf'un ölümünde alti oglundan besi hayatta idi. Daha önce veliaht tayin etmis oldugu oglu Pir-Budak 1418 yilinda ölmüstü. Diger ogullari ise sira ile Sah Mehmed, Iskender, Ispend (Isfehan), Cihansah ve Ebu Sa'id idiler. Karakoyunlu İskender (1402-1438) ile Akkoyunluların savaşı Erzurum’un sosyal, siyasi ve iktisadi yapısını bozmuştur. Kara Yusuf'un ölümünden sonra her biri ayri bir yerde bulunan ogullari Karakoyunlu hükümdari olabilmek için mücadelelere basladilar. Ilk olarak, Kara Yusuf'un ogullarindan Ispend (Isfehan), Sa'dlu kabilesi tarafindan hükümdar ilan edildi. Kara Yusuf'un ölümü ile baslayan bu karisiklik döneminde Sahruh Azerbaycan'a hakim olmustu. Öte yandan Erzincan'da bulunan Ebu Sa'id de halk tarafindan buradan çikarilarak yerine Mutahharten'in torunu Yar Ali geçirildi. Kardeslerden Cihan-Sah ise Bagdat'ta bulunan kardesi Sah Mehmed'in yanina gitti. Sehzadelerden Iskender ise bu sirada Mardin'e hücum eden Akkoyunlu ordusuna karsi çikarak onlari maglup etti (1421).
Öte taraftan, Iskender Mirza'nin Akkoyunlu beyi Karayülük Osman'i yendigini haber alan Sahruh, kalabalik bir ordu ile hareket ederek Aras'i geçtikten sonra bazi kaleleri ele geçirdi. Nihayet Eleskird yakinlarindaki Yahsi mevkiinde Iskender ve Ispend'in birlikleriyle karsilasti. Burada iki gün boyunca bütün siddetiyle devam eden savasta Karakoyunlular, kalabalik olan Sahruh'un ordusu karsisinda yenildiler (28-29 Temmuz 1421). Iskender ve Ispend savastan sonra Musul ile Mardin arasindaki eski kislaklarina çekildiler. Sahruh bu basarisina ragmen, Azerbaycan'i eski sahiplerine birakarak Horasan'a döndü. Bunun üzerine Ispend Tebriz'e gelerek buraya hakim oldu. Ancak bu sirada Kerkük'te bulunan Iskender Mirza süratle Tebriz'e hareket etti ve burasini kardesinin elinden alarak, Azerbaycan'da egemenligini kurdu. Erzurum bölgesindeki Avnik kalesine çekilen Ispend ise daha sonra agabeyi Sah Mehmed'in hâkim oldugu Bagdad'a gitmis ve bir kaç yil sonra da sehri onun elinden almistir.
Timur, Suriye’ye sefere çıktığı zaman Halep’e yolladığı ve Mısır sultanının elinde esir bulunan yakını ve emiri Atlamış’ı istediği mektubunda da “Kendisinin dünyadaki tek hükümdâr olduğunu, dünyadaki diğer meliklerin kendisine itaat etmesi gerektiğini” söylemiş ve Mısır sultanına “Diğer melikler benim hizmetçimdir, siyaset onların işi değildir, Çerkesler siyasetten ne anlar?” demişti (İbn Arabşah, 1986: 198).
E.G. Browne (A Literary History of Persia, Vol. III, 1928, p. 196) describes the jihad depredations of Timur [Tamerlane] against the Christian populations of Georgia and Asia Minor, at the outset of the 15th century (A Literary History of Persia, Vol. III, Cambridge, 1928, p. 196):
“The winter of A.D. 1399-1400 was spent by Timur in Qarabagh near the Araxes, and ere spring had melted the snows he once more invaded [Christian] Georgia, devastated the country, destroyed the churches and monasteries, and slew great numbers of the inhabitants. In August, 1400, he began his march into Asia Minor by way of Avnik, Erzeroum, Erzinjan, and Sivas. The latter place offered stubborn resistance, and when it finally capitulated Timur caused all the Armenian and Christian soldiers to the number of four thousand to be buried alive; but the Muhammadans he spared.”
Erzurum 1473-1478 yılları arasında Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’a bağlı kalmıştır. Şah İsmail 1502’de İran’ın tamamını kontrolü altına alması ile Safevi devleti kurulmuş oldu. Şah İsmail (1502-1514) Erzurum Sultaniye arasında Tebriz’i aldıktan sonra yerli ahaliye çok zulüm yaptı, servetlerini ellerinden aldı., halkı mezhep değiştirmeye zorladı. Doğu Anadolu ahalisi bölgeyi terk ederek iç bölgelere çekildi. Erzurum, Erzincan, Van ve Tebriz gibi kültür ve medeniyetin gözde şehirleri harabeye çevrildi.
Erzurum, Hasankale, Avnik, Kağızman ve Kars gibi yerler Yavuz Sultan Selim’in gelişine kadar (1514) Şah İsmail’in hakimiyeti altında kaldı. Çaldıran zaferi ile Yavuz Sultan Selim Erzurum, Bayburt, Kamalı, Erzincan taraflarını Osmanlı sınırlarına katmıştır.
TİMUR DEVLETİ(1369-1507)
TİMUR'UN SOYU[1]
Şerefeddin Ali Yezdi'nin "Zafernamesi"nde Timur'un[2] doğumu 9 Nisan 1336 Salı,Babasının adı Turagay,annesinin adı ise Tekina Hatun olduğu kaydedilmiştir. Fakat Timur'un 1360 yılına kadar hayatıyla ilgili herhangi bir kayda rastlanmamaktadır.
D'ohsson ve Barthold,Timur'un soyunu küçümseyerek,bu nesebnamenin bizzat Timur'un kendisi veya oğulları tarafından kasten meydana getirildiğini söylemişlerdir. Barthold[3], eserinde, Timur'u aşağı tabakadan yol kesici ve asil olmayan birisi olup, kendisini asilzade olarak tanıtmak ve Cengiz Han ile aynı soydan geldiğini göstermek için sahte bir soy kütüğü düzenlettiğini söylemektedir.
Ancak Timur'un ailesi adı bilinmeyen ve asil olmayan bir aileden değil ise, M.nehir hakimi olan Emir Kazagan'ın torunu Olcay Terken Aga'yı Timur'a nasıl vermiştir?
Timur, bir savaş sırasında ayağından yaralanarak sakatlandığı için "Timurlenk(=Aksak Timur)", gittiği yerleri yakıp yıktığı için de "Topal Kasırga" olarak da bilinir. Timur'un gittiği yerleri yakıp-yıkmasının sebepleri:
1-O dönemde talan hadisesinin doğal karşılanması,
2-Timur'un Moğollar'ın içinde kalmasının Timur'da bıraktığı tesir,
3-Timur'un kendi karakteri,
4-Büyük bir imparatorluk kurmak için karşısındaki Osmanlı Devleti'ne gözdağı vermek.
TİMUR DÖNEMİ
Timur 9 Nisan 1370'de Semerkant'ta tahta oturmuştur. Bu arada Cengiz Han'a ait ülkelerin taksiminde Harezm'in ve Batı bölgeleri Cuci ulusuna, doğu bölgeleri Çağatay ulusuna bağlanmıştı.1370'lerde M.nehir'deki hakimiyetini-Celayirliler dışında bütün beylere kabul ettiren- Timur ilk seferini Harezm üzerine yapmış ve başarılı olmuştur(1371).
a-Timur'un Altınorda Siyaseti: 1376'da Akorda hükümdarı Urus Han'dan kaçan yeğeni Toktamış, Timur'a sığınmıştır. Akorda'nın güçlenmesinin getireceği tehlikeyi düşünen[4] Timur bu sığınma talebini kabul etti. Timur'un desteğiyle Akorda'ya hakim olan Toktamış, adına para bastırmış ve Altınorda'nın başına geçmiştir.(1380).
Toktamış bununla yetinmemiş,1385-86 kışında Tebriz'i yağmalayarak büyük ganimet elde etmiştir. Çok geçmeden Azerbaycan ve Kuzey İran'ı hakimiyeti altına almaya çalışan Timur buraya gelmişti. Bu arada Toktamış, Memluk Sultanı'na,Timur'un İran'da güçlenmesi ihtimaline karşı, elçilik heyeti göndererek bir ittifak hazırlığına girişiyordu.
Ne olursa olsun, iki tarafında savaşmaya hazırlandıkları kesindi. Fakat, Timur Azerbaycan'da durumunu kuvvetlendirmek için zaman kazanmaya çalışırken Toktamış ise hemen savaşmayı arzu ediyordu.
b-Toktamış Üzerine Yapılan Seferler: 20 Haziran 1391'de Kunduzca mevkiinde yapılan savaşı Timur kazanmıştır.14 Nisan 1395 tarihinde Terek ırmağı yakınlarında yaplan ikinci savaşı da Timur kazanmış ancak Toktamış ele geçirilememişti. Bu ise, Timur'u üzmüştü. Çünkü Toktamış'ın yeni kuvvetle toplayarak tekrar mücadeleye girişmesinden çekiniyordu. Bu nedenle Timur, Azak ve Moskova'ya kadar olan yerleri yağmaladı.
Altınorda Devleti'nin,bu yenilgiler sunucunda, talî devlet konumuna düşmesi ve daha sonra yıkılmasının Rusya ve Türkler açısından en önemli sonucu;Rusya'nın süratle büyüyerek Türkler'in aleyhine gelişmesidir.
c-Genel Durum Değerlendirmesi ve İttifaklar: Timur, Batı'daki ilerleyişini devam ettirerek Irak-ı Acem'e kadar geldi. Bu sırada Orta Anadolu'da hakimiyetini sağlamlaştıramamış bir Osmanlı Devleti vardı. Dikkate değer tek siyasi varlık ise Memlük devleti idi.
Bağdat'ı ele geçirdikten sonra kuzeye yönlenen Timur,Erzincan Emiri,Karamanoğlu,Dulkadıroğlu,Karakoyunlu ve Akkoyunlu beyleri ile Sivas-Kayseri hakimi Kadı Burhaneddin'e haber göndererek kendisine itaat etmelerini istemiş. Memluk sultanı Berkuk'a ise kalabalık bir elçi heyeti göndermişti. Berkuk, gönderilen elçileri öldürerek cevabını verdi. Timur bunun üzerine Suriye üzerine yürümeye karar verdi Bu arada Erzincan hakimi Mutahharten, Karamanoğlu Alaaeddin Bey[5]Dulkadıroğlu Suli Bey Timur'a olumlu cevap vermişlerdir.
Bu durum karşısında Kadı Burhaneddin Timur'un isteğini reddederek ona karşı "Beyazıt-Berkuk-Toktamış-Kadı Burhaneddin İttifakı" nı kurmuştu.
Timur, Anadolu'ya yöneldiğinde güneyden Memlük,kuzeyden ise Altınorda kuvvetlerinin üzerine yürüyeceklerini hesap ederek Toktamış üzerine yürüyerek 1395'te Toktamış'ı bertaraf edecektir. Böylece ittifaktan bir dal kopmuştur.
d-Timur'un Hint Seferi:Timur,Hoten ve Çin taraflarına bir sefer yapmayı düşünüyordu. Böyle olduğu halde birdenbire karar değiştirip Hindistan üzerine gitmeye karar vermiştir. Fakat bu seferi daha sonra yapmayı tasarladığı seferlerine maddi kaynak sağlamak için yapılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Başarılı bir seferden sonra bol ganimet ve fillerle 20 Nisan 1399'da Semerkant'a geri dönmüştür.
e-1402-Ankara Savaşı: Toktamış meselesini halleden Timur,1395-96 yılı kışında Yıldırım Beyazıt'a gönderdiği mektupta dolaylı olarak ittifaktan ayrılması için ihtar ediliyordu. Ancak Timur'un ittifakı parçalama çabaları bir sonuç vermemişti.
1398'de Kadı Burhaneddin, Akkoyunlular ile yaptığı bir savaşta Kara Yülük Osman Bey tarafından öldürülünce ittifakın ikinci dalı da kopmuştur.
Kadı Burhaneddin 'in ölümü üzerine Yıldırım doğuya doğru yayılma engellerinin ortadan kalktığını görerek harekete geçmiş, hatta hareketini Memluklar'a ait olan topraklar üzerine de yöneltmiştir.Böylece dostluk yerini kuşku ve düşmanlığa bırakmıştı. Kadı Burhaneddin’in yerini doldurmak isteyen Beyazıt, dostlarını kaybetmiş bulunuyordu. Neticede, Timur’un karşısındaki ittifak dağılmıştı.
*Ankara Savaşı'nın başlıca sebepleri:
1. Her iki hükümdarın cihangirlik politikası iddia etmeleri,
2. Timur'un,kendisinden kaçarak Osmanlıya sığınan Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf ile Celayirli Ahmed’in Bayezıt'tan iade edilmesini istemesi ve Bayezid’in bu isteği reddetmesi.
3. Bayezıt'ın,Timur'un müttefiki Mutaharten'in merkezi Erzincan üzerine yürümesi ve Anadolu’yu istilaya başlaması,
4. Timur ile Beyazıt arasındaki yazışmalarda söylenen kaba sözler.
1396 yılında Niğbolu'da Haçlı ordularını perişan eden Beyazıt, İslam dünyasında kazandığı şöhret ve gurura mağlup olmuş,Timur'un tehdidine aldırış etmediği gibi kendisi de tehdide başlamıştı. Fakat Timur,Sivas'ı ele geçirdikten sonra Memlükler üzerine yürümüştü.[6]
[6] Bu yönelişin sebepleri:
a-Memluk Sultanı Berkuk'un ölümünden sonra Memlükler'in içine düştükleri karışık durumdan faydalanmak istemesi
b-Bağdat'ı ele geçirdikten sonra elçisinin Berkuk tarafından öldürülmesi
c-Toktamış üzerine yürüdüğünde Kara Yusuf bey tarafından tutsak alınan Timur'un yakınlarından biri olan(kız kardeşinin kocası) Avnik hakimi Atlamış'ın Kahire'ye gönderilerek orada hapsedilmesi
(Kara Mehmed Bey'in ölümünden sonra yerine Kara Yusuf geçti (1389). Hükümdarlığının ilk yılları iç karışıklıklarla geçen Kara Yusuf Bey, 13922de Timur Han'ın (1370-1405) tabiiyet teklifini kabul etmeyip mücadeleye girişti. Timur Han'ın Anadolu'dan ayrılmasını fırsat bilerek, Erciş'i ele geçirdi. Timur Han'ın Van ve çevresinin idaresine tayin ettiği Emîr İzzeddin Şîr, yanındaki Çağatay askerleri ile birlikte, Kara Yusuf'un üzerine yürüdü. Yapılan küçük çapta çarpışmanın ardından iki taraf arasında barış sağlandı. Kara Yusuf, geri çekilirken Avnik emîri Atlamış'ın (Timur'un yakınlarından biri olan(kız kardeşinin kocası)) dört yüz atlı ile İzzeddin Şîr ve Çağatayların yardımına gittiğini gördü ve Erciş Ovasında bir gece baskını ile Atlamış'ı esir alarak, askerlerinin büyük bir bölümünü öldürdü. Kara Yusuf daha sonra, Atlamış'ı, Memlûk Sultanı Berkuk'a gönderdi ve orada hapsedildi.)
*Ankara Savaşı'nın sonuçları:
Anadolu Türk Birliği parçalandı.
Bizans'ın zaptı elli yıl kadar gecikti.
Türkler'in Balkanlardaki ilerleyişi durdu.
f-Devletin en geniş sınırları:
--Doğu’da Hindistan’dan Batı’da Anadolu’ya
--Güneyde Basra Körfezi’nden kuzeyde Aral Gölü ile Ukrayna kadar uzanan sahada egemen olmuşlardır.
g-Timur'un Ölümü ve Yıkılış:
Timur,Çin üzerine sefere hazırlanırken hastalanarak öldü(18 Şubat 1405).Timur'un ölümü ile başlayan iç mücadedeleler sırasında Azerbaycan ve Irak-ı Acem Timurlular'ın elinden çıkmış ve bu coğrafyada Karakoyunlular Devleti, etkisini artırarak,beylikten devlet haline geldiler. Böylece Timur devleti tehlikesi azalmış, ayrıca Osmanlılar Anadolu Beylikleri'ni tekrar hakimiyetine almıştır.
Timur'un ölümünden sonra oğulları arasında meydana gelen mücadeleden Şahruh(1409-1447) galip gelerek hükümdar oldu. Şahruh dönemindeki en önemli olay, "Azerbaycan Seferleri" dir[7].Diğer olaylar ise, Harezm ve Irak-ı Acem'in geri alınmasıdır. Şahruh'tan sonra idareyi Uluğ Bey[8] ele almıştır.
Timuroğulları, devleti genişletmekten çok mevcut toprakları koruma politika takip etmişlerdir. Savaştan kaçındıklarından ilim ve sanatta ileri gitmişlerdir.[9]
Şahruh'un ölümünden sonra devletin başına kudretli hükümdarlar gelmemiş ve devlet Safevi ve Özbekler'in baskıları sonucunda 1507 yılında yıkılmıştır.
Kaynaklar:
1-Prof.Dr.İsmail AKA,Timurlular, Türk Diyanet Vakfı Yayınları,Ankara 1995(I.Baskı)
2-Üniversite Ders Notları.
[1] Timur'un Cengiz Han'ın beşinci göbekten torunu olduğu rivayeti genel olarak kabul görmektedir.
[2] Timur "Han" mıydı, "Emir" mi?:Emir Timur hiç bir zaman devlet başkanı olmamıştır."Emirlik" sıfatı ile yetinmiştir. Timur şüphesiz birçok handan daha kudretli bir hükümdardı. Devlet başkanlığı görevini de fiiliyatta kimseye bırakmış değildir. Ancak,başta ismen,kukla bir devlet başkanı bulundurmuş, devleti ise kendisi yönetmiştir. Buna mecburdu. Çünkü tarihi olayların akışı öyle gerektiriyordu.
Timur, Orta Asya''da hakimiyeti ele geçirmek için çetin mücadeleler vermişti. Ancak Cengiz Han'ın ve devletinin hatıraları hâlâ canlıydı. Çeşitli bölgelerde,cengiz Han soyundan gelen hükümdarların etkisi hissediliyordu. Kendisinin de otoritesini kurabilmesi için Cengiz Han sülalesinden olması veya bu sülaleden birini hükümdar ailesinden birini hükümdar ilan etmesi gerekiyordu. Kaynaklara göre Timur, Cengiz Han soyuna mensuptu. Fakat, onun oğullarından inen sülaleye dahil değildi. Bu eksikliği gidermek yani meşruluğunu kabul ettirmek için,cengiz Han sülalesinden Suyurgatmış 'ı han ilan etmeyi uygun gördü. Bu sırada,kayınbiraderi Emir Hüseyin ile iktidar mücadelesi içindeydi. Bu mücadeleyi kazanması için,meşruiyete önem vermesi gerekiyordu.
Timur, ömrünün sonuna kadar "han"ı mevkiinde tutmuş ve tahtta hak iddia etmemiştir. Bir emirle bunu yapabilecek güçteydi. Bu bakımdan Timur, bey(=bek) ve emir ünvanlarını kullanmıştır.
[3] "Uluğ Bey Zamanı ile Hazar Denizi Bölgeleri'nin İslam Alemindeki Mevkii ve Ehemmiyeti"adlı eseri.
[4] Akorda Devleti'nin Deşt-i Kıpçak'ı ele geçirerek bütün Cuci ulusuna hakim olabileceği tehlikesi.
[5] Yıldırım Beyazıt ile Kadı Burhaneddin'den intikam almak için.
[7] Yapılan üç seferin de ortak amacı;Azerbaycan'a hakim olmak ve Karakoyunlular'ı ortadan kaldırmak ve müttefiki olan Akkoyunlular'a (Memlükler'e karşı )yardım etmektir.
[8] Uluğ Bey aynı zamanda büyük bir astronom olup Semerkant'ta üç katlı bir "Rasathane" kurmuştur. Bir yılın 365 gün 6 saat olduğunu hesap etmiştir.Öldükten sonra,Astronomi ile ilgili yazdığı eserler Avrupa'da ders kitabı olarak okutulmuştur.
[9] Hüseyin Baykara(hem hükümdar hem şair),Ali Şir Nevai(hem şair hem vezir) gibi şairler bu dönemde yetişmiştir. http://telatyanik.blogspot.com.tr/2009/05/ozgecmis.html
1 yorum:
Hocam öncelikle köyümüzün tanıtılmasında yapmış olduğunuz bu çalışmayı haddim olmayaraktan takdirle karşıladığımı ve bundan sonsuz bir memnuniyet duyduğumu bilmenizi ister ve bütün samimiyetimle başarılarınızın ve çalışmalarınızın devamını dilerim...
Umarım ülkemiz adına yapmış olduğunuz uluslararası düzeydeki bu girişimleriniz şahsınız nezdinde ülkemize de faydalı olur...
Yorum Gönder